7 Kasım 2010 Pazar

Hayır!

Sizinle “tavuk mu yumurtadan çıktı, Yumurta mı tavuktan?” muhabbetini etmeyeceğim. Çünkü o çok basit soruyu, hemen her köylü çocuğu cevaplayabilir. Tavuğun her yumurtladığı yumurtadan civciv çıkmaz, horozun (dölleme) yardımıyla yaptığı yumurtadan civciv çıkar.

Hayır!

Sizinle “sanat sanat için mi, sanat toplum için mi?” gösterişte muamma konusuna da girmeyeceğim… Çünkü ressam bir tavus kuşu, şair bir papağanı henüz görmedim. Her on kişiden onbirinin şair olduğu ülkemizde, konuya dair sağlıklı konuşmak bile çok zor…
Peki ya sanatkâr…

Mozart, 6 yaşında iken konser vermeye başlamış. “Ooohhh be! birkaç konser, birkaç besteden servet yapayım, ömrümün geri kalanında yatayım” düşüncesine sahip olmamış değil mi? Ünlü eseri Requiem’i yazarken borç batağında yüzüyordu o kadar ki, hastaneye gidecek borç bulamamış.

Goethe, ilk şiirini 10 yaşında yazmış. 83 yaşında ölen Goethe, ustalık eserim dediği Faust’u ölümünden 2 yıl önce yazmış. 81 yaşındaki insan “ustalık eserini” vücuda getirirken, ne kadar maddi kaygı hissedebilir?

Beethoven, ilk eserini 13 yaşında bestelemiş. Yıllardır her sene, yüzlerce kez saraydan kız kaçırılır, yüzlerce insanın gözü önünde…

Ünlü Heykeltıraş Roden, en iyi eselerinden bazılarını 70 yaşından sonra yaptı. Roden’e bu tutkuyu aşılayan neydi?

George Bernard Show’un ilk piyesi sahnelendiğinde, kendisi 94 yaşındaydı, dünyanın en mutlu insanı olmak için 94 sene uğraşmaktan en ufak şikayet ettiği duyulmadı…

Şair Thackerey için “Bir sabah gözlerini açtı ve kendini meşhur bir adam olarak buldu” denir. Lord Northcliffe cevaben “Thackerey, yataktan kalkıp kendisini meşhur bir adam olarak gördüğü ana kadar, 15 sene her gün 8 saat yazıyordu” dedi.

Sisten Şapeli’ni günümüzün teknolojisi yapabiliyor mu? Hayır bir Michalengelo’ya ihtiyacımız yok! Ama en az onun ki kadar ateşli bir ruha ihtiyacımız var.
İstanbul’a aşkını Yahya Kemal derecesine ulaştırabilen başka bir sanatçı daha çıkmadı.

Mimar Sinan’dan sonra camilerin projeleri birbirinin kopyası halinde. Binlerce caminin asetat kağıdına çizilmiş projesini üst üste koysak, metrajdan başka farkları olmaz…

*************
Örnekler ışığında bir sanatçıyı, sanatkar ruha sahip insanların dışında kaç kişi anlayabilir ve eserlerini anlamlandırabilir?


Sanat mı?

Ah! Ben susayım dünyadaki bütün insanların kalp atışları duyulsun; çünkü bu sorunun cevabı yalnız ve yalnız kalp atışlarındaki ritimlerde, ciğerlerimizin nefes alma ritimlerinde, gözlerdeki hülyalı bakışlarda saklı…
Sanatın bence tek bir işlevi vardır: İnsanlara yaşama umudu aşılar. Ve bu aşıyı yalnızca sanat yapar…

Mozart, Beethoven, Verdi ve diğerleri müziği kullanmışlar, Da Vinci ve arkadaşları fırçalar ve boya kullanmış, Phidias ve diğerleri çekiç, murç kullanmış, Ahmet Haşim, Yahya Kemal ve diğerleri kelimeleri kullanmış…
Sanat için son sözü yine bir sanatkar söylesin:
Her şey sen olsun dünyada
Ve olmasın sen olmayan dünya da…

Saygılarımla,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder